7.6 C
Ankara
Tuesday, March 19, 2024
spot_img

MAKALE: Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Önemi ve Ülkemizin Mevcut Potansiyeli


Mücahit SAV
EÜAŞ/ETKB Müşaviri, EÜAŞ Genel Md. Enerji Bakanlığı

Şimdiye kadar kullanılan fosil kökenli enerji kaynaklarının çok yakın bir gelecekte tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olması, enerji fiyatlarının Türkiye’de ve dünyada devamlı değişkenlik göstermesi, diğer yandan ortaya çıkan çevresel problemler, insanlığın yenilenebilir enerji yani temiz enerji kaynaklarına yönelmesini gerekli kılmaktadır.

Hızlı nüfus artışı olan Türkiye’de her geçen gün enerji ihtiyacı artan bir seyir göstermektedir. Bu nedenle; ülkemiz de diğer ülkeler gibi sürdürülebilir bir çevre yönetimi ile enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı önlemek ve kaynak çeşitliliği oluşturmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına haklı bir yöneliş göstermektedir.

Türkiye’de son yıllarda elektrik üretiminde ithal kaynaklar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık verilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, 2018 yılında toplam elektrik üretiminde yüzde 30,67 olan yenilenebilir enerji kaynaklarının payı 2019 yılında yüzde 42,10’a yükselmiştir. 2020 yılında tüm dünyayı saran korona salgını sırasında elektrik üretiminin düştüğü, yenilenebilir enerji payının da bazı aylarda tüm zamanların rekorunu kırarak, yüzde 65-70 mertebelerine kadar çıktığı görülmüştür. Yine 2011 yılında toplam kurulu gücü 19 GW olan yenilenebilir enerji kaynaklı santrallerin kapasitesi, 2021 yılına gelindiğinde 53 GW seviyelerine kadar ulaşmıştır (Kaynak: EPDK Sektör Raporu).

2011-2020 yılları arasındaki dönemde, her yıl ortalama net 4,6 GW kurulu güç devreye girmiştir. Bu dönemde kurulu güçteki artışın toplam elektrik talebindeki artıştan daha yüksek olduğu görülmüştür. Bunun en büyük nedenlerinden birisi; yenilenebilir enerji kaynaklı üretim santrallerinin artmasıdır. Söz konusu artışın en önemli nedeni ise yenilenebilir enerji kaynaklı santrallere verilen teşviklerdir.  

Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2020 yılında yaptığı değerlendirmelere göre; diğer bütün enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı korona salgını sürecinde düşmüşken, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı pandemi sürecinde de artmaya devam etmiştir. Bu nedenle yüzde 7 öngörüsünü revize ederek yenilenebilir enerji kapasitesinin 2020 yılında yüzde 18 artış göstereceği sonucuna varılmıştır. Bu süreçte; küresel enerji talebi; yüzde 5 düşüş göstererek son 50 yılda görülmedik bir duraksama yaşamıştır. Korona krizinin dünya ekonomisinde yaşattığı daralmaya rağmen, yatırımcılar yenilenebilir enerji sektöründe yatırımlarını artırma kararı almışlardır.

Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Kullanılabilirliği için Yapılan Çalışmalar

Türkiye’de yapılan önemli çalışmaların başında; “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS)” katılımı öngören 4990 sayılı Kanun’un 20 Ekim 2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanması gelmektedir. Türkiye, Sözleşmeye 24 Mayıs 2004 tarihinde 189’uncu ülke olarak resmen taraf olarak, belirtilen taahhütleri uygulama yükümlülüğü altına girmiştir. Bu süreçle, Sürdürülebilir Kalkınmanın devam ettirilmesi için uygulanan politika ve tedbirler olarak; nihai kullanıcı durumunda olan sektörlerde “enerji verimliliğini artırmak, kullanılan yakıt tercihlerini değiştirmek ve başta hidrolik kaynaklar olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırmak”gelmektedir.

Yenilenebilir enerji kaynakları teşvik mekanizmaları son yıllarda yaygınlaşmış olup, birçok ülkede çeşitli şekillerde desteklemelere yer verilmeye başlanması bu kaynakların kullanılmasında çok önemli bir gelişme olmuştur. Bunların arasında; yatırım hibeleri, yatırım ve diğer vergisel krediler, mali teşvikler, elektrik üretimine garantiler, yeşil sertifikalar, ihaleler ve yeşil fiyatlandırma bulunmaktadır.

Türkiye’de, yenilenebilir enerji kaynakları; elektrik, mekanik, kinetik ve ısı enerjisi alanında kullanılmaktadır. Bu enerji çeşitleri arasında daha çok elektrik enerjisi amaçlı kullanılması yaygınlaşmıştır. Bu amaçla 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, 18.05.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5346 sayılı Kanun, 2007 yılından bugüne kadar birçok kez değişiklik görmüştür. Bu Kanun’un yanı sıra, Kanun’u tamamlayıcı ikincil mevzuatlar da yürürlüğe girmiştir.

Yürürlükte olan Yenilenebilir Enerji Kanunu’na (YEK) göre; işletmeye giren yenilenebilir enerji kaynaklı santrallere 10 yıl süre ile teşvik verilmesi sağlanmıştır. Ayrıca işletmeye giren santrallerin yerli aksamları için de 5 yıl süreli teşvik uygulaması yapılmıştır. En son yapılan değişiklikte, 18 Eylül 2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Yenilenebilir Enerji Kaynakaları Destekleme Mekanizması’ndan (YEKDEM) yararlanmak isteyen ve 30 Haziran 2021 tarihine kadar işletmeye giren YEK belgeli üretim tesisleri için belirlenen fiyat desteği 31 Aralık 2030’a kadar uygulanmaktadır.

Enerji Bakanlığı 2019-2023 yılları arası Stratejik Plan ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’ne göre; elektrik üretiminde kaynak kullanımına ilişkin hedefler ortaya konulmuştur. Buna göre, Cumhuriyetin 100. yıldönümü olan 2023 yılına kadar;

  • HES’lerin kurulu gücünün 32.037 MW’a, (2021 yıl sonu itibariyle 31.492 MW’tır.)
  • RES’lerin kurulu gücünün 11.883 MW’a, (2021 yıl sonu itibariyle 10.607 MW’tır.)
  • JES ve BES’lerin kurulu gücünün 2.884MW’a, (2021 yıl sonu itibariyle 3.320 MW’tır.)
  • GES’lerin kurulu gücünün 10.000 MW’a, (2021 yıl sonu itibariyle 7.815 MW’tır.)
  • Yerli kömüre dayalı santrallerin kurulu gücünün 14.664 MW’a çıkartılması hedeflenmektedir. (2021 yıl sonu itibariyle 11.336 MW’tır.)

Bakanlık, YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı) ismiyle başlattığı yeni süreçte, yerli ekipman üretimi şartıyla yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi için belirli alanların yatırımcılara açılmasına yönelik ihaleler düzenlemektedir. Kamu ve Hazine taşınmazları ile özel mülkiyete konu taşınmazlar üzerinde kurulacak büyük ölçekli kaynak alanları olarak tanımlanan YEKA’lar, Kamu’ya ait büyük araziler, enerji santralleri ile değerlendirilmek üzere tahsis edilmektedir.

Türkiye’nin sahip olduğu zengin yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve gelişimi ile ilgili olarak Dünya Bankası ile Avrupa İmar ve Yatırım Bankası gibi Uluslararası Kuruluşlar ve Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. ile Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) gibi Ulusal Kuruluşlar tarafından çeşitli fonlar aktarılarak bu sektörün gelişimi amaçlanmıştır. Ayrıca üniversitelerde önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerinde yenilenebilir enerji bölümleri kurulmuş olup, yeşil enerjiye daha çok yoğunlaşmaya başlanılmıştır.  

Türkiye Yenilenebilir Enerji Kaynak Çeşitleri

1.     Hidrolik Enerji

Hidrolik enerji şu an Türkiye’nin en önemli enerji kaynaklarından biridir. Özellikle elektrik üretiminde hidroliğin katkısı çok önemli olduğu kuşkusuzdur.

TEİAŞ’ın üretim verilerine göre; 2020 yılında 22.925 MW’ı barajlı, 8.059 MW’ı akarsulu santraller olmak üzere toplam 30.984 MW hidrolik kapasite oluşmuştur. 95.890 MW olan toplam kurulu gücün yüzde 32,31’ini hidrolik kaynaklarla üretilen elektrik santralleri oluşturmuştur. 2021 yılında ise 31.492 MW hidrolik kapasite oluşmuştur. Toplam kurulu güç olan 99.819 MW’ın yüzde 31,55’ini hidrolik kaynaklarla üretilen elektrik santralleri oluşturmuştur.

Günümüzde birçok ülke, 50 MW ve altındaki küçük barajlı hidroelektrik santralleri ve nehir santrallerini yenilenebilir enerji kaynaklı üretim tesisi olarak kabul etmektedir. 2005 yılında çıkarılan 5346 sayılı ‘Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’da’ ise yenilenebilir hidrolik enerji santralleri; kanal veya nehir tipi veya rezervuar alanı on beş kilometrekarenin altında olacak şekilde sınırlandırılmıştır.

Hidrolojik çalışmalar için Türkiye geneli 25 ana akarsu havzasına ayrılmıştır. Havzaların ortalama yıllık toplam akışları 186 milyar m3’dür. Yüksek sayıda nehirleri ve yüksek debileri olan belli başlı havzalar şunlardır:

  • Dicle ve Fırat Havzası; ülke hidrolik kaynaklarının bel kemiğini oluşturan Fırat ve Dicle nehirleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nden başlayıp, ülke sınırları dışında Basra Körfezi’ne dökülmektedir. Fırat nehri 1.263 km, Dicle nehri ise 523 km uzunluğundadır. Fırat nehri üzerinde kurulu olan Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik, Karkamış HES’ler, Dicle nehri üzerinde bulunan Kralkızı, Dicle, Batman ve 2020 yılında hizmete giren Ilusu barajları ile Fırat nehrine dökülen Murat nehri üzerinde Özlüce, Kiğı ve Alpaslan HES’ler gibi santrallerle birlikte bu nehirler üzerindeki hidrolik toplam elektrik kurulu güç; yaklaşık 8.000 MW’tır.
  • Aras/Hazar Havzası; doğuya akan Aras nehri Hazar Denizi’ne dökülmektedir.
  • Karadeniz Havzası; Kuzey Anadolu’nun büyük bir bölümünü içeren, Türkiye’nin en uzun nehri Kızılırmak ve bir diğer önemli nehri olan Yeşilırmak nehrini içeren havzadır.
  • Akdeniz Havzası; Türkiye’nin güneybatısında yer alan Akdeniz ile Güney Ege’yi kapsayan havzadır.
  • Marmara Havzası; Marmara Denizi etrafında bulunan çok sayıda küçük nehirlerden oluşan havzadır.

2.     Rüzgâr Enerjisi

1941 yılında 1.250 kW kapasitesinde ilk rüzgâr türbini ABD’nin Vermont eyaletinde kurulmuştur. Çevre bilincinin artması ve enerjide sürdürülebilirliğin yaygınlaşmasıyla rüzgâr türbinleri tekrar gündem olmuştur. Başta Almanya ve İspanya olmak üzere birçok gelişmiş ülkede hızla gelişen rüzgâr teknolojisinde, ülkemiz de son yıllarda büyük yol kat etmiştir.

Türkiye’nin şebekeye bağlantılı ilk rüzgâr santrali 1,5 MW kurulu güçte Çeşme-Germiyan’da kurulmuş bir otoprodüktör santralidir. Diğer bir rüzgar santrali ise Yap-İşlet-Devret modeli ile 1998 yılında inşa edilen 7,2 MW’lık Çeşme-Alaçatı santralidir. Alaçatı santrali 20 yıllık işletme dönemi sonrası EÜAŞ’a devredilmiştir. Halen aynı Kurum tarafından işletilmektedir.

Rüzgar enerjisi, yenilenebilir enerji kaynakları içinde en çok kullanıma göre hidrolik enerjiden sonra 2. sırada gelmektedir. 2020 yıl sonu itibarıyla 8.832 MW’lık kurulu güce ulaşan Türkiye rüzgar enerjisi, 2021 yılında toplam 10.607 MW kurulu güce ulaşmıştır.

Enerji Bakanlığınca 2017 yılında Edirne, Kırklareli, Sivas ve Eskişehir bölgelerinde toplam 1.000 MW ve 2019 yılında Aydın, Muğla, Balıkesir ve Çanakkale bölgelerinde yine toplam 1.000 MW’lık Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA 1 ve 2) adı altında rüzgâr enerjisi santral kurulum ihaleleri yapılmıştır. Yine Bakanlıkça2022 yılında 850 MW kapasiteli YEKA RES-3yarışmasınınyapılması planlanmaktadır. Söz konusu ihaleye göre 20 bağlantı bölgesinde 20 MW ila 90 MW arasında değişen büyüklüklerde kapasite tahsisleri gerçekleştirilecektir.

2007 yılında hazırlanılmış olan Türkiye Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası (REPA) ile yıllık rüzgâr hızı 8,5 m/s ve üzerinde olan bölgelerde en az 5.000 MW, 7 m/s’nin üzerindeki bölgelerde ise en az 48.000 MW rüzgâr enerjisi potansiyeli bulunduğu tespit edilmiştir. 48.000 MW’lık potansiyelin ortalama olarak 10.000 MW’lık kısmı ise denizlerdedir.

Üç tarafı denizlerle çevrili ve yaklaşık 3.500 km kıyı şeridi olan Türkiye’de özellikle Marmara ve Ege kıyıları düzenli rüzgârlara sahiptir. Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası’na göre en elverişli bölgeler; Çanakkale, Akhisar, Bandırma, Bozcaada, Antalya, Sinop, Çorlu, Uzunköprü, Bergama, Çiğli, Datça, Bodrum, Çeşme, Siverek ve Merzifon bölgeleridir.

3.     Güneş Enerjisi

Bilinen en eski ve en temel enerji kaynağı olan güneş enerjisi; evlerde sıcak su, ısıtma, soğutma, endüstride proses ısısının üretimi, tarımda sulama, kurutma ve pişirme olarak kullanım olanakları sunmaktadır. 10-15 sene öncesine kadar oldukça pahalı bir sistem olduğundan genelde ısı enerjisi olarak kullanılmıştır. Ancak günümüzde maliyetlerin çok düşmesiyle, elektrik enerjisinde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Güneş enerjisi potansiyeli çalışmaları m2 başına düşen güneş radyasyonunun enerjisi olarak hesaplanmaktadır. Bu rakamların hesaplanması yıllık, aylık, günlük ortalamalar ve güneşlenme saatine göre alınan ortalamalar şeklinde olmaktadır. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nde (DMİ) mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen güneşlenme süresi ve ışınım şiddeti verilerinden yararlanarak Enerji Bakanlığınca 2008 yılında Türkiye Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası (GEPA) oluşturulmuştur.

Buna göre; coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli yüksek olan Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2.640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1.311 kW saat/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kW saat/m²) olduğu tespit edilmiştir. Almanya’da ise güneş ışınım şiddeti metrekare başına yıllık ortalama 1.100 kW saat olarak kabul edilmektedir. Bu miktar, metrekare başına günlük yaklaşık 2,9 kW saate tekabül etmektedir. Güneş enerjisinde lider ülke olan Almanya’nın aldığı en fazla ışınım değeri yıllık 1.200 kWh/m2’dir. Bu değer, Türkiye’nin en az ışınım alan bölgesi olan Karadeniz Bölgesi’nin ışınım değeriyle hemen hemen aynıdır. Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nin ışınım değerleri 1.400 kW saat/m²-yıl üzeridir.

2014 yılında 40 megavat olan güneş enerjisinden elde edilen elektrik enerjisinin kurulu gücü 2020 yıl sonu itibariyle 6.667 MW, 2021 yıl sonu itibariyle 7.815 MW’a ulaşmıştır. 2021 yılında lisanssız kurulu güç toplam 7.547 MW olmuştur. Bu miktarın yüzde 91,53’ünü güneş enerjisine dayalı santraller oluşturmuştur (Kaynak: EPDK 2021 Yılı Sektör Raporu).

2017 yılında, Konya Karapınar’da yapılması planlanan 1.000 MW kapasiteli YEKA-1 güneş enerjisi santral ihalesi gerçekleştirilmiştir. 20 milyon metrekare alan üzerine kurulacak olan bu santral, tek parsel üzerinde yapılan dünyanın en büyük güneş santrali olacaktır. 2023 yılında tamamlanması planlanmaktadır. Bakanlıkça 2021 yılında da farklı illerde toplam yine 1.000 MW’lık YEKA-2 GES yarışması planlanmış ancak söz konusu yarışma iptal edilerek yine aynı yıl YEKA-3 GES ihaleleri yapılmıştır. 36 il için gerçekleştirilen yarışmalar sonucunda ortalama fiyat 21,52 TL kuruş/kWh olmuştur. YEKA GES-4 yarışmalarında ise 15 güneş enerjisi santrali projesi için 50 ila 100 MW arasında değişen toplamda 1.000 MW kapasite tahsis edilmesi planlanmıştır. Bu kapasitenin 300 MW’ı Niğde’nin Bor ilçesinde, 200 MW’ı Hatay’ın Erzin ilçesinde, 500 MW’ı ise Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde yer almaktadır. Niğde Bor için tahsis edilen 300 MW’lık yarışma, 2022 yılı Nisan ayında yapılmıştır. YEKA-5 GES yarışmasında ise 18 bölge için 1200 MW’lık kapasite ayrılmıştır. 2022 yılı içerisinde ihalelerin yapılması planlanmaktadır.

Ayrıca 2021 yılı içerisinde Bingöl Aşağıkaleköy Hidroelektrik Santraline bağlı olarak ilk hibrit güneş enerjisi santrali devreye alınmıştır.  İlk fazı 500 kW seviyesinde tamamlanan güneş enerjisi santrali tamamlandığında 80 MW Kurulu gücü ile YEKA-GES-1’den sonra en büyük ikinci güneş enerjisi santrali olacaktır.

4.     Jeotermal Enerji

Jeotermal enerji; yerkabuğunun derinliklerindeki sıcak katman ve akışkanların ısıl enerjilerinin yeryüzüne ulaşmasıyla elde edilmektedir. Bu bağlamda, fay hatlarının ve aktif veya pasif volkanların bulunduğu bölgelerde jeotermal enerji potansiyelinin yüksek olduğu gözlemlenmektedir.

Düşük (20–70°C) sıcaklıklı sahalar başta ısıtmacılık olmak üzere, endüstride, kimyasal madde üretiminde kullanılmaktadır. Orta sıcaklıklı (70–150°C) ve yüksek sıcaklıklı (150°C’den yüksek) sahalar ise elektrik üretiminin yanı sıra reenjeksiyon koşullarına bağlı olarak entegre şekilde ısıtma uygulamalarında da kullanılabilmektedir.

Türkiye, Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer aldığından oldukça yüksek jeotermal potansiyele sahiptir. Ülkenin jeotermal potansiyeli termal olarak 31.500 MW’tır. Jeotermal enerjiye dayalı ilk santral, 1984 yılında hizmete giren 15 MW’lık Denizli-Kızıldere santralidir. Bu santral aynı zamanda İtalya’nın ardından Avrupa’nın 2. santralidir. Söz konusu santralde güç artışı yapılmış olup, halen işletilmektedir.

Jeotermal potansiyeli oluşturan alanlar Batı Anadolu’da yoğunlaşmıştır. 2020 yılında, Aydın, Denizli, Manisa, Çanakkale, Afyon illerinde 60 adet santral ve 1.613 MW kapasitesinde elektrik enerjisi Kurulu gücü mevcutken, 2021 yıl sonu itibariyle üretilen jeotermal enerji kurulu gücü 1.676 MW olmuştur (Kaynak: EPDK 2021 Yılı Sektör Raporu).

Türkiye, jeotermal potansiyeli bakımından Avrupa’nın 1. ülkesi ve kurulu güç bakımından ise dünyanın 4. ülkesi konumundadır. Jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ilk beş ülke; ABD, Endonezya, Filipinler, Türkiye ve Yeni Zelanda şeklindedir. Jeotermal ısıtma ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke ise Çin, Türkiye, Japonya, ABD, İzlanda’dır.

5.     Biyoyakıt Enerjisi

Türkiye, zengin tarımsal potansiyeli ile gelişmekte olan bir ülkedir ve bu potansiyelinden dolayı tarım alanlarından büyük miktarlarda tarımsal atık çıkmaktadır.

Biyoyakıtlar; biyodizel, biyoetanol, biyogaz olarak gruplandırılmaktadır. Özellikle 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nda yerli hammaddelerden elde edilmek şartıyla biyoyakıtlara Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) muafiyeti tanınmasından sonra gelişim göstermişlerdir.

Biyodizel, çok soğuk bölgelerin dışında dizelin kullanıldığı her alanda kullanılabilecek bir yakıttır. Ulaştırma sektöründe dizel yakıt yerine kullanıldığı gibi, konut ve sanayi sektörlerinde de fuel oil yerine kullanılabilmektedir.

Biyoetanol, hammaddesi şeker pancarı, mısır, buğday ve odunsular gibi şeker, nişasta veya selüloz özlü tarımsal ürünlerin fermantasyonu ile elde edilen ve benzinle belirli oranlarda harmanlanarak kullanılan alternatif bir yakıttır. Kanserojen maddelerin çevreci alternatifidir. Egzoz emisyonlarını azaltır. Biyoetanol üretimi için en uygun hammaddeler mısır ve buğdaydır. 1 litre biyoetanol için 2,5 kg buğday kullanılması gerekir. Türkiye şeker kamışına sahip değildir ama şeker pancarından ve atıklarından etanol üretme kapasitesine sahiptir. Ülkenin en önemli biyoetanol fabrikası, Konya Şeker A.Ş. olup, 2007 yılında açılmıştır.

Biyogaz üretimi olarak arıtma tesislerinde birçok belediye bünyesinde atık su arıtma ve biyolojik arıtma gibi tesisler bulunmaktadır. Çöplerin düzenli depolanması ile Ankara-Mamak’ta ve Sincan’da, İstanbul-Eyüp-Odayeri, Hasdal’da ve Adana, Bursa, İzmit, Mersin, Tarsus gibi birçok ilde özel sektör veya Belediyeler bünyesinde elektrik enerjisi üreten santraller kurulmuştur.

Ülke içerisinde biyoyakıt ilk başlarda sadece ısı enerjisi olarak kullanılmıştır. Son yıllarda hem ısı hem de elektrik enerjisi olarak kullanılmaktadır. Isı ve elektrik enerjisinin aynı sistemde kullanılması ile meydana gelen kojenerasyon uygulamaları artık daha çok rağbet gören sistemler olmuştur. Kojenerasyon sistemler elektrik piyasasında da lisanslandırma dışı olduğundan birçok işletme, alışveriş merkezleri, oteller, havaalanları ve sitelerce yaygın olarak kullanılmaktadır.

Enerji Bakanlığı tarafından Biyokütle Enerjisi Potansiyel Atlası (BEPA) hazırlanmıştır. BEPA’ya göre; Türkiye’nin biyokütle potansiyeli 8,6 mtep, tahmini kurulu güç 20.000 MW olarak belirlenmiştir. Biyogaz potansiyeli ise 2 mtep, tahmini kurulu güç miktarı ise 4.500 MW’tir. 2021 yıl sonu itibariyle atık ısı dahil biyokütleden elde edilen toplam elektrik enerjisi kurulu gücü 1.644 MW olmuştur (Kaynak: EPDK 2021 Yılı Sektör Raporu).

6.     Hidrojen Enerjisi

Kokusuz, renksiz, tatsız ve saydam bir yapıya sahip olan hidrojen, doğadaki en hafif elementtir. Bilinen tüm yakıtlar içinde birim başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir. 1 kg hidrojen 2,1 kg doğal gaz veya 2,8 kg petrolün sahip olduğu enerjiye sahiptir.

Dünyanın giderek artan enerji gereksinimini çevreyi kirletmeden ve sürdürülebilir olarak sağlayabilecek en ileri teknolojilerden olan hidrojen enerji sisteminin, insan ve çevre sağlığını tehdit edecek hiçbir etkisi yoktur. Kömür, doğal gaz gibi fosil kaynakların yanı sıra sudan ve biyokütleden de elde edilen hidrojen, enerji kaynağından çok bir enerji taşıyıcısı olarak düşünülmektedir. Petrol kökenli yakıtlara göre ortalama 1,33 kat daha verimli olan hidrojen sudan elde edildiği zaman yenilenebilir enerji kaynakları kategorisine girmektedir.

Günümüzde hidrojen konusunda gerçekleştirilen çalışmaların büyük bir kısmı yakıt pilleri ve otomotiv sektörüne yöneliktir. En büyük kullanıcı payına kimya sanayi, özellikle de petrokimya sanayi sahiptir. Fosil yakıtlara alternatif olarak gaz türbinlerinde, içten yanmalı motorlarda ve uçaklarda mekanik enerji elde etmek için kullanılabilmektedir. Elektrik enerjisinin aksine ekonomik olarak depolanabilmektedir. Bu nedenle hidrojen kullanan santraller sadece puant güce ihtiyaç olduğu sürelerde devreye alınabilmektedir.

Türkiye’de hidrojen enerjisinden yararlanma konusunda yapılan ilk çalışma; 2011 yılında Bozcaada’da rüzgârdan hidrojen üreten bir tesisin kurulmasıdır. “Bozcaada Hidrojen Adası Projesi” adı verilen bu çalışma pilot ölçekli bir tesis olarak başlamıştır. Proje kapsamında şu an başta Kaymakamlık olmak üzere bir kısım kamu binasının enerji ihtiyacı karşılanmaktadır.

Enerji Bakanlığı’nın aşırı fosil yakıt tüketimini ortadan kaldırmak ve emisyonları azaltmak amacıyla, doğal gaz şebekesine düşük ve sıfır karbonlu yüzde 2 ila 6 oranında hidrojen enjeksiyonu hedefi bulunmaktadır. Türkiye Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliği (GazBir) tarafından da hidrojenin doğal gazla entegrasyonu çalışması başlatılmıştır. Test amaçlı olarak yüzde 5’e kadar hidrojen ve yüzde 95’e kadar doğal gaz karışımı yapılarak, doğal gazı daha çevre dostu yapma düşüncesi ile başlatılan bu çalışmanın, kısa süre içerisinde doğal gaz sektöründe yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.  

Sonuç 

Yenilenebilir enerjide hızlı kapasite artışları, şebeke güvenilirliğine yeterli yatırım olmaması durumlarında daha fazla kesinti riski oluşturabilmektedir. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklarına paralel olarak özellikle iletim tarafındaki yatırımlara da ağırlık verilmesi gerekmektedir. Rüzgâr, güneş, su gibi yenilenebilir kaynakların günlük veya mevsimlik olarak değişkenlik göstermesi, kesintili olması nedenleriyle sürekli enerji üretimi yapılamamaktadır. Kesintili enerjinin şebekeye vereceği zararları minimize etmek için TEİAŞ’ın şebeke ve hatları korumaya alması, yenilenebilir kapasite artışlarının da olması için ciddi yatırımları bir an önce yapması elzemdir. 

Türkiye geliştir(e)mediği hidroelektrik potansiyelden dolayı, toplam elektrik üretim kapasitesinin az bir bölümünü kullanabildiği için, her yıl enerji olarak kullanabileceği suyu, enerjiye çevirmeden denizlere göndermek zorunda kalmaktadır. Bu nedenle özellikle sınır dışına dökülen nehir sularından azami derecede faydalanılması gerekmektedir. En büyük iki akarsu havzası olan Fırat ve Dicle’nin nehir sularının kullanılmadan Irak ve Suriye’ye gönderilmesi, enerji ve tarım sekrörleri için büyük kayıptır.

Türkiye’de doğal gaz ve kömür santralleri için uygulanan kapasite mekanizmaları ile yenilenebilir enerji kapasitesinin artırılması için yıllardır verilen teşvikler ve sübvansiyonlar Kamu için büyük maliyetler oluşturabilmektedir. Enerji piyasasının serbestleşmesi ve özelleştirmelerle beklenen enerji maliyetlerinin azaltılması ve özellikle elektrik fiyatlarının düşürülmesi için sübvansiyonların bir noktadan sonra kaldırılması gerekmektedir. Nitekim, Uluslararası Enerji Ajansı tarafından en son hazırlanan 2021 yılı enerji raporunda; Türkiye enerji maliyetleri için Devlet tarafından verilen sübvansiyonların ve EÜAŞ’ın satın alma garantileri gibi destek mekanizmalarının aşamalı olarak azaltılması gerektiği belirtilmiştir.

Dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında ilk sıralarda yer alan Norveç, Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli kullanabilmesi açısından iyi bir örnek teşkil etmektedir. Norveç, petrol ve doğal gaz kaynakları ve aynı zamanda bunların ihracatında dünyanın ilk on ülkesi içerisinde olmasına rağmen, ülke içinde kullandığı enerjinin yüzde 99’unu hidrolik enerjiden karşılamaktadır. Türkiye de doğal kaynaklar bakımından zengin bir bölgede olduğundan, Norveç gibi kapasitesini bu şekilde kullanmak zorundadır.

Kaynakça

  1. EPDK 2020 Yılı Elektrik Piyasası Raporu,
  2. EPDK 2021 Yılı Aralık Ayı Sektör Raporu,
  3. TEİAŞ 2019 ve 2020 Yılları Raporu,
  4. TSKB 2021 Yılı Enerji Sektörü Görünümü Raporu,
  5. Yunus Furuncu, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve RES ve GES Yatırımları,
    SETA 2020,
  6. Enerji Bakanlığı 2019-2023 Yılları Arası Stratejik Plan ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi,
  7. Jeotermal Kaynakların Potansiyeli ve Değerlendirilmesi, Erden O., Gazi Üniversitesi,
  8. Koronavirüs Krizi Döneminde Enerji Politikaları, SETA 2020,
  9. TBMM-Yenilenebilir Enerji Çalışmaları ve Meclis Tutanakları,
  10. Yüksek Planlama Kurulu (YPK) Kararı Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji
    Belgesi,
  11. 2020, 2021 Yılları Enerji Piyasası Özet Raporu, APlus Enerji.

Benzer

Sosyal Medya

513BeğenenlerBeğen
431TakipçilerTakip Et
13,416TakipçilerTakip Et

Haber bültenimize abone ol

E-Bülten abonemiz olun, enerji sektörüne dair en güncel haberler ve duyurular her hafta e-posta adresinize gelsin.

spot_img

En Son Haberler